Bütün dünyada sağlık politikaları sürekli tartışılan konulardan birisidir. Bu tartışmalar sonucunda da sağlık sistemlerinde bazan köklü, çoğu zaman yüzeyel değişiklikler yapılmaktadır. Hem toplumun hem de politikacıların sağlık sistemlerine olan ilgileri gittikçe artmaktadır. Toplum üyeleri, mümkünse ücretsiz veya en az masrafla, en iyi (her ne demek ise!) sağlık hizmetini almak istemektedirler.
Bunun için de açık kapı politikası, yani istediği zaman hizmete ulaşabilmeyi, her zaman yeterli yatak bulabilmeyi, yüksek maliyetli ve sonuçları kanıta dayanmayan uygulamalara açık kurumların olmasını, istediği tetkik ve tedavilerin uygulanmasını, yani hizmeti gerektiğinden fazla kullanmayı ve ödeme güçlüğü olanlara hoşgörülü davranılmasını beklemektedir (Mark Laret, CEO, UCSF Medical Center, 06 October 2005). Buna karşılık kamu artık sağlık harcamalarını nasıl karşılayabileceğini ve bu harcamaları nasıl kontrol altında tutabileceğini çok ciddi bir şekilde yeniden ve sürekli olarak tartışmaktadır. Bu uluslararası olduğu kadar ulusal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Harvard Üniversitesi Sağlık Politikaları Profesörlerinden Dr. David Blumenthal, 2011 yılının sonunda düzenlenen “The Commonwealth Fund 2011 International Symposium on Health Care Policy” toplantısında yaptığı konuşma ile tüm dünyada sağlık sistemlerini bekleyen zorluklara dikkati çekti (David Blumenthal, Driving Health System Transformation, The Commonwealth Fund 2011 International Symposium on Health Care Policy, 5 December 2011).
Bu konuşmasında, Dr. Blumenthal, sağlık sistemlerinde değişimi zorlayan beş önemli nedeni şöyle sıralıyor;
•Global ekonomik zorluklar,
•Yaşlı nüfus ve kronik hastalıklarda artış,
•Hızla ilerleyen biomedikal teknoloji,
•Artan sağlık hizmeti ihtiyacı,
•Sağlık sistemlerinin bu zorlamalara ayak uyduramaması (underperforming health systems).
Bu zorluklar nedeni ile sorulması gereken iki önemli soru var:
–Sağlık sistemi ve harcamaları sürdürülebilir mi?
–İhtiyaç içinde olanlara sağlık hizmeti nasıl verilebilecek?
Bu sorunların sonuçları da belli bir şekilde kendini göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’ta (İngiltere) son zamanlarda sağlık sistemlerinde yapılan değişiklikler, daha önceki yıllarda gözlenen çoğu Avrupa Birliği ülkeleri sağlık sistemlerindeki gelişmeler, global ekonomik zorlukların, kaliteli hizmet sunumundaki sorunların ve sağlık sistemindeki israfın sonuçları olarak kabul edilebilir. Global bir köyde yaşadığımızı kabul edersek, bu sorunların tümünü bizim de yaşadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuların herbirine daha sonraki yazılarımızda daha detaylı olarak değineceğiz.
Tekrar Dr. Blumenthal’in konuşmasına dönelim. Bu sorunlarla başa çıkabilmek için uygulanabilecek çok fazla strateji olmadığını görüyoruz. Uygulanabilecek stratejiler şöyle sıralanıyor:
•Sağlık hizmeti sunucularına yapılan ödemelerin düşürülmesi (sağlık çalışanı, sağlık kurumu gibi),
•Maliyetlerin tüketiciye transferi (katkı payı, cepten ödemelerin arttırılması gibi),
•Sağlık sisteminin performansını iyileştirme (yüksek performanslı sağlık kurumları “high performing healthcare systems”).
Eğer bu stratejiler uygulanacak olursa, tüm sağlık sektörünü etkileyecek bir “maliyet kısıtlama” politikası uygulanacak demektir. Son yıllarda hem ulusal hem de uluslararası düzeyde örneklere baktığımız zaman, bu stratejinin zaten uygalanmaya başladığını görmekteyiz! Sağlık hizmetindeki amacın “ulaşılabilirlik, kalite ve verimlilik” olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Ama verimliliğin yerini maliyet kısıtlamasının alması çok tartışılacak bir konudur. İkinci strateji de hem ulusal hem de uluslararası düzeyde gittikçe yaygınlaşarak gördüğümüz bir uygulamadır. Önerilen stratejiler içerisinde bence en önemlisi üçüncüsüdür;yüksek performanslı sağlık kurumları veya sistemleri. Amerika Birleşik Devletleri’nde son zamanda uygulamaya konulan “Hesap Verebilir Sağlık Kurumları” (Accountable Healthcare Organizations) uygulamalarının sonuçları tüm akademisyenler tarafından merakla beklenmektedir. Bu uygulamalar ile kişisel ve kurumsal performans belli hastalık ve uygulamalardaki başarı ile ölçülecektir. Bu değerlendirmelerde klinik sonuçlar, ekonomik sonuçlar ve hasta memnuniyeti birlikte ele alınacaktır. Kişisel ve kurumsal ödemeler de buna göre yapılacaktır. Yani performans değerlendirmesinde hacim/sayı/parça (volume) değil, verilen hizmetin değeri (value), kalitesi ön plana çıkacaktır. Klinik sonuçların performans değerlendirmesinde önemli yer alması bazı Avrupa ülkleri sağlık sistemlerinde yer almaktadır. Belki de en iyi örneklerden birisi İskoçya’daki uygulamalarda görülebilir.
Dr. Blumenthal konuşmasını geleceğin sağlık sisteminde yaşanacak değişimin ana konularını tartışarak bitiriyor.
Nedir değişimin ana konuları?
•Performans değerlendirilmesinde “hacim” değil, “değer” ön plana alınması,
•Birinci basamak sağlık hizmetinin (“primary care, general practice” veya aile hekimliği) yeniden yapılandırılması (Kalite, koordinasyon ve hasta mutluluğu),
•Kültür değişimi (hesap verebilirlilik, hasta güvenliği, “high performing healthcare system” olma özellikleri)
•Informasyon Teknolojisi (integre elektronik sağlık kayıt sistemleri, “anlamlı kullanım” kavramı).
Umarım bundan sonra bizleri yakından ilgilendiren bu konuları daha detaylı olarak tartışabiliriz.
H. Erdal Akalın