Geleceğin Hekimleri: Nasıl hazırlanmalı?

Bu yıl 14 Mart Tıp Bayramı nedeni ile Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Bolu-Düzce Tabip Odası ve Bolu İl Sağlık Müdürlüğü’nün birlikte düzenledikleri toplantıda bir konferans verdim; “Geleceğin Hekimleri ve Hekimlerin Geleceği”. Öncelikle bu konuşma nedeni ile beni davet eden başta Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayın Hasan Koçoğlu olmak üzere tüm düzenleme kurulu üyelerine çok teşekkür ediyorum.

Geçen yıl 14 Mart Tıp Bayramı nedeni ile yazdığım yazının konusu da benzer idi;“Geleceğin Hekimlerini Neler Bekliyor?”. Konuşmamda bunlara değindim. İkinci kısmında ise bu beklentileri karşılayabilmeleri için genç hekimlerimizin nasıl hazırlanmları gerekiyor, bunlara değinmeye çalıştım.

Geleceğin tıp uygulamalarının başında genomiks ve buna bağlı projelerin sonuçlarına bağlı olarak gelişecek yenilikler gelecektir. Bugün özellikle bazı kanserlerin tanı ve tedavisinde önemli yeri olmaya başlayan genetik tarama testleri gelişerek daha yaygın bir uygulama alanı bulacaklardır. Ancak genomiks projesine bağlı gelişecek tedavi ile ilgili uygulamalar için oldukça beklememiz gerekecektir.

Genomiks ve buna bağlı projelerin daha iyi anlaşılabilmesi ve klinik uygulamalarda yer aldıkları zaman doğru hastaya, doğru zamanda ve doğru şekilde uygulanabilmeleri için, genç hekimlerin bugünkünden daha fazla temel bilimler ile donanmış olmaları gerekmektedir. Son 10 yılda Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de tıp eğitimine yön veren önemli tıp fakülteleri, eğitim programlarında değişiklikler yapmışlardır. Temel bilimlere verilen önemi arttırmış, özellikle genetik ve moleküler bioloji ile toplum sağlığı arasında bir ilişki kurmaya çalışmışlardır.

Yine önemli değişikliklerden birisi toplumun ihtiyaçlarına yönelik olarak yapılan eğitim programı ayarlamalarında olmuştur. İçinde bulunduğumuz yüzyıl “kronik hastalıklar”ın ön plana çıktığı bir dönem olacaktır, olmuştur bile. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler “kronik hastalıklar”ı global sağlık sorunlarının başına almıştır. Eğitim sistemleri ve klinik uygulama becerileri de buna göre yeniden belirlenmiştir, bahsettiğimiz yeni eğitim programlarında. Bu değişimin en önemli konusu “koruma ve önleme”dir. Kronik hastalıklara bugünkü yaklaşımımızı sürdürür isek, tüm dünyada sağlık giderlerinde önlenemez bir artış olacağı beklenmektedir.

Bir diğer önemli konu dünyanın yaşlanmasıdır. Bugün ülkemizde yaklaşık 8 milyon kişi 65 yaş ve üzerindedir. Bu sayı gittikçe artacaktır. Toplumun bu kesiminin sağlık ihtiyaçları farklıdır ve sağlık harcamalarının büyük bir kısmını alıp götürmektedir. Geleceğin hekimlerini toplumun bu kesimine verilecek tıp hizmetine uygun yetiştirmek gerekecektir. Regeneratif tıp, koruyucu tıp uygulamaları, yaşlı bakımının temel prensipleri gelecek 20 yılda çalışacak hekimlerin iyi bilmesi gereken konular olmalıdır.

Dr. Eric Topol, tıpta bir “digital devrim” yaşandığını belirtmektedir. Eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Clinton da aynı kanıdadır. O zaman bizlerin de geleceğin hekimlerini digital tıp devrimine hazır hale getirmemiz gerekir. Ancak bunun sadece “hasta kayıtlarını bilgisayara kaydetme” şeklinde değil, “anlamlı elektronik kayıt sistemlerini” ve “karar destek sistemlerini” günlük uygulamalarımızın içine almak ile olabileceğine inanmamız gerekiyor. Bunlar olmazsa olmazlar, ancak görüntüleme sistemlerindeki hızlı gelişmeler de digital devrimin bir parçası. Bir diğer uygulamayı ise “akıllı telefonlar” veya “benzer iletişim aygıtları”nın medikal aplikasyonlarında yaşayacağız. “Sosyal media”yı da unutmamak gerekir!

Bir diğer önemli konu “kalite ve hasta güvenliği”! Geleceğin hekimlerinin en öenmli konusu sağlık hizmeti sunumunda kaliteyi iyileştirmek ve hasta güvenliğini sağlamak olacağı çok açıktır. Kalite indikatörleri kanıta dayalı rehberlere ve klinik uygulamalara dayanılarak belirlenmektedir. Hekimlerin bireysel değerlendirmeleri ve sağlık kurumlarının kurumsal değerlendirmeleri bu indikatörlere göre nerede olduklarına göre belirlenmektedir. Hem hekimler, hem de sağlık kurumları “hesap verebilir” hale getirilmektedir. Hasta güvenliğinde alınacak çok uzun bir yol vardır. Bugün hala tıbbi uygulama hataları tüm dünyada ciddi bir yer almaktadır.

Artık sağlık ödemelerinde “volüm bazlı ödeme” yerine “value bazlı ödeme”sistemlerine geçiş tartışmaları yaygınlaşmıştır. Bizde de adı ne olursa olsun,“performansa bağlı ödemelerin” “kalite”yi ön plana alarak yapılması gereğinin bir kez daha, ama ciddi olarak ele alınması gerekmektedir. Bir kez daha yazıyorum, ”hasta-başı ödeme sistemleri” (volüm bazlı) israfa, defansif tıp uygulamalarına ve etik olmayan yaklaşımlara yol açmaktadır.

Geleceğin hekimlerine “sağlık politikaları” ve “sağlık ekonomisi” öğretilmelidir. İsrafın nasıl önlenebileceği, toplumun bundan nasıl yararlanabileceği daha tıp fakültesi sıralarında işlenmelidir. Bunlar sonradan kazanılacak beceriler değildir. Hekimlerin sağlık politikalarını belirlemede çok önemli rolleri vardır, bu nedenle genç hekimlerin sağlık politikalarını yakından izlemeleri ve değişimde katkıda bulunmaları gerekir.

Tıp fakültelerinden başlayarak, tüm hekimlere nasıl “takım oyuncusu” olunur,“tıbbi liderlik” nedir gibi konularda eğitim verilmelidir. Bugün tıbbi uygulamaların pek çoğu karmaşık bir hale gelmiştir. Bazı süreçler takım olmadan yapılamamaktadır. Bu nedenle takımın her oyuncusunun takım içinde ne yapacağını, nasıl yapacağını ve ne zaman liderliği üstleneceğini bilmesi gerekmektedir. Bu da ciddi bir eğitim istemektedir.

En önemli konuyu sona bıraktım. Tüm öğrencilerimize ve genç hekimlerimize önce“iyi insan” ve “iyi profesyonel” olmayı öğretmemiz gerekmektedir. Bu tıp fakültesi eğitimden bile önce başlamalıdır. Toplumun her ferdi nasıl iyi insan olunması gerektiğini doğduğu günden itibaren öğrenmelidir. Tıp fakültesi ve sonrasında ise, bunun doktorları ilgilendiren bölümünün bilgi, beceri ve davranış şekli haline getirilmesine çalışılmalı, belki de bir anlamda bir yaşam şekli haline getirlmesine yardımcı olunmalıdır.

Ünlü Flexner Raporunun 100. Yıl dönümü geçen yıl kutlandı. Tıp eğitimine yön veren eğiticiler ve kurumlar yeni görüşlerini, yeni raporlarını açıkladı. Bizim de artık bir araya gelip, geleceğin hekimlerine yenilikleri nasıl öğreteceğimizi tartışmamız gerekiyor.

Dr.Françoise Barré-Sinoussi’nin konuşmasında belirttiği gibi, eğitimde temel bilimlere geri dönmeliyiz, yarının uygulamaları temel bilimsiz olamaz, temel bilimler ile klinik bilimler arasındaki dengeyi sağlamalıyız, translasyonel araştırma nedir, nasıl yapılır, neden yapılır sorularına cevap verebilmeliyiz, ve farklı düşünmeyi öğretmeliyiz. Zaman innovasyon zamanı, tıpta, özellikle temel bilimlerde, digital bilimlerde innovasyon yapamayan toplumlar ileri gidemeyeceklerdir.

Artık bilimsellik en öne çıkmakta, bilime ve bilimsel yaklaşıma tüm dünya olarak önem vermek zorundayız. Araştırıcı ve sorgulayıcı hekimler yetiştirebilirsek görevimizi yapmış sayılırız.

H. Erdal Akalın

Not: Konu ile ilgili bir sunumu “Seçme Sunumlar” bölümde bulabilirsiniz.

İlgilenenlere Öneriler:

1. Darrell G. Kirch, The Flexnerian Legacy in the 21st Century, Acad Med 2010;85:190-192.

2. Educating Physicians: A Call for Reform of Medical School and Residency, by Molly Cooke, David M. Irby and Bridget C. O’Brien, Carnegie Foundation for the Advancement of Teaching, June 2010.

3. Scientific Foundations for Future Physicians, AAMC-HHMI, 2009.

4. Quentin Eichbaum, MD, PhD, MPH, MFA, FCAP Tim Grennan, MD, FACP Howard Young, MD Myra Hurt, PhD,

An Alternate Model for Medical Education: Longitudinal Medical Education Within an Integrated Health Care Organization— A Vision of a Model for the Future? The Permanente Journal/ Fall 2010/ Volume 14 No. 3.

5. Shantanu Agrawal, MD; Julie Taitsman, MD; Christine Cassel, MD, Educating Physicians About Responsible Management of Finite Resources, JAMA. 2013;309(11):1115-1116.

You might also like